top of page
  • adastraperaspera2

Belgariad Serisi İnceleme|David Eddings

“Hayali zaferlerde risk yoktur; konuşmanın iki tarafı da sizin hayallerinizden geliyorsa, düşmanla karşılaşmalarınız hep zaferle biter.“


Belgariad serisinin kitaplarını tek tek incelemek yerine toptan seri hakkında bir şeyler yazayım diye düşündüm, böylesinin daha mantıklı olacağına inandım nedense. Şöyle ufak, özet gibi seri hakkında yazmak gerekirse Belgariad beş kitaptan oluşan birinci seri, bunun ardından Malloryon isimli yine beş kitaptan oluşan devam serisi bulunuyor, şubat ayında bu seriye de başlamayı planlıyorum. Bunun dışında Türkçe’ye çevrilmemiş iki kitap daha bulunuyor, biri Büyücü Polgara hakkında öteki ise yine Büyücü olan Belgarath hakkında. Uzun zamandır listemde olan bir seriydi fakat uzun zamandır da listemi kontrol etmediğim için tamamen aklımdan çıkan bir seri oldu. Kütüphanede denk gelince listemde olduğunu unutup elimi atmıştım, fark edince de artık uzun zamandır kontrol etmediğim listemi takip etme vaktimin geldiğini anlamama neden oldu. İyi ki denk gelmişim, beni birçok açıdan tatmin etti. Böyle maceraları cidden çok seviyorum, umarım siz de seversiniz. Ayrıca kendimi yıllardır hiç şaşırtmayan bir kitap zevkim olduğunu da tekrar görmüş oldum. Fantastik benim için apayrı.


David Eddings, epik fantezi türünde muhteşem eserler veren Amerikalı bir yazar. Eşi Leigh Eddings de ona birçok eserinde katkıda bulunmuştur. Birçok kitapta adı geçmese de son iki kitabında yazmışlar neyse ki.


Belgarian serisinin kitaplarını sıralayacak olursam eğer, Kehanetin Oyuncağı, Büyücüler Kraliçesi, Sihirbazın Tuzağı, Büyülü Şato ve Efsuncunun Son Oyunu şeklindedir.

Kehanetin Oyuncağı serinin ilk kitabı ve karakterleri tanımak adına da çok önemli bu açıdan. Kehanette bu küçük grubumuzun her bir üyesinin aşırı önemli bir duruşu var diyebilirim, duruş kelimesini görevden daha uygun geldiği için tercih ettim.


Garion ana karakterimiz, kitap başladığında henüz bir çocukken son kitaba kadar ne kadar büyüdüğünü gözlemlemek, bu maceraya onunla birlikte atılmak çok güzel bir serüven oldu benim için. Polgara, Büyücü Polgara, Pol Teyze ve daha birçok ismi olan bu kadın benim kitapta en sevdiğim karakter oldu, dediğim gibi grubun her bir üyesi çok önemli ve biri olmasa o muhteşem denge bozulurdu ama bence hikaye Garion etrafında gerçekleşiyor gibi görünse de esas olan Muhteşem Polgara’ydı. Garion gözümde hep Polgara’nın koruyucusu gibi oldu, her ne kadar Pol onu büyütüp, eğitse de aslında her şey Polgara’dan ibaretti, tüm bu olayları başlatan onun iradesiydi, bitirecek olan da budur. Belgarath da Polgara gibi çeşitli isimlerle anıldı kitap boyunca; Bay Kurt, İhtiyar Kurt gibi. Esasında Polgara’nın babası oluyor bizim ihtiyar. Oldukça bilge bir ihtiyar olsa da –tıpkı Gandalf gibi bilge- eğlenmeye düşkünlüğü ve sinir bozucu birçok karakteristik özelliğiyle oldukça tatlı bir ihtiyardı. Tüm karakterlerimiz yavaş yavaş birleşip, mutlak olana gitmeye başlayınca Belgariad isimli mecaramız da başlıyor.


Tüm karakterleri burada tek tek yazmasam da bunlar dışında ben İpek’e ve Taiba’ya bayıldım. Eminim siz de farklı karakterleri farklı özelliklerinden dolayı daha samimi ve keşfetmesi daha heyecanlı bulacaksınızdır. Bu kitap muhteşem bir macerayı anlatmasının dışında birçok karakterin de oldukça büyük bir gelişim göstermesinden dolayı daha heyecanlı hale geliyor. Aslında çok uzun sayfalardan oluşmasa da hem olay örgüsü açısından hem de karakter gelişimi açısından oldukça zengin bir seri, anladığınız üzere ben bayıldım! Fantastik kitap açlığımı bastırıp birkaç fantastik dışı kitap okumama yetecek bir doygunluk sağladı bana. Onları okuduktan sonra Malloryon ve yazarın başka kitapları ile yoluma devam edeceğim.


İkinci kitap Büyücüler Kraliçesi ile grubumuzun yeni üyeleri de bize katılmaya, maceradan beslenmeye devam ediyor tabii ki. Ayrıca eski üyeler hakkında da yeni şeyler öğrenmemiz asla durmayacak. Bir yandan da Garion’un geçmişi, kim olduğu ile ilgili yeni bilgiler elde ediyoruz, onu onunla birlikte keşfetmeye devam ediyoruz. Maceramız ufak ufak şekillenmeye başlıyor, seri git gide elinizden düşürmek istemediğiniz bir seriye dönüşüyor. Serinin olayı özellikle ilk iki kitapta ağır ağır ilerlese de sizi asla sıkmayacak bence. Ayrıca bu kitapta yılanların da bol bol yer alması beni daha çok çekti.


Üçüncü kitap Sihirbazın Tuzağı’nda artık seri de hızlanmaya başlıyor diyebiliriz. Bol bol yolculuk, yeni keşifler ve tanrılarla buluşmalar var bu kitapta. Artık Aldur’un taşını almaya adım adım yaklaşıyoruz. Ve kitaplar da git gide Garion’un kendisi hakkındaki gerçekleri keşfetmesine şahit oluyoruz. Grubumuzun diğer üyeleri de ne kadar maceranın içerisinde olurlarsa olsunlar biraz karanlıkta bırakılmışlar, onların da bu macerayla birlikte neden burada bizimle birlikte olduklarını öğreniyoruz. Hemen hemen.

Git gide sona yaklaşmak gerçekten beni üzüyor, serinin devamı olduğunu bildiğim için mutlu olsam da bir şeylerin sona eriyor olması beni hep çok üzüyor. Şimdi birlikte dördüncü kitap olan Büyülü Şato’dayız. Artık bu kitap Garion mirasına kavuşuyor ve Belgarion oluyor. Geçmişini kabulleniyor, gerçi geleceğini kabullenmekte oldukça zorlanacağını söyleyebiliriz. Belgarion’un zihnindeki ikinci bilinç bizi birçok konuda aydınlatmaya devam edecek, Kehanet’e ise git gide yaklaşacağız. Bu kitapta Dönek Zedar’ın kaçırdığı ve grubumuzun Emanet adı verdiği minik kalp ve Taiba ile yolumuza devam ediyoruz. Belgarion’un akrabalarına ufacık bir ışık da tutuyoruz diyebiliriz.


“Kehanet ruhban sınıfının safları kandırmak için uydurduğu bir numara sadece."


Belgarion’un Kehanet ve ilginç ufaklık Emanet ile mirasına kavuşmasını hepiniz severek okuyacaksınız bence. Kitaplarda bol bol Yüzüklerin Efendisi esintisi hissettiğimizi inkar etmeyeceğim tabi ki, özellikle beşinci kitapta bu biraz daha artıyor diyebiliriz ama hangi epik fantezi Yüzüklerin Efendisi hissiyatı vermiyor ki? Bu kitabın da ‘biraz’ Kralın Dönüşü hissiyatı verdiği gerçeği çok çok ortada diyebilirim.


“Yaralı bir insan zamanla iyileşir, acısı da azalıp zamanla kaybolur, çünkü yaralanmak insanlık durumunun bir parçasıdır, insanlar zaman zaman yaralanabilir olarak doğarlar, bu yaraları iyileştirme mekanizması da onlarla birlikte doğar.“


Beşinci kitap ise Efsuncunun Son Oyunu. Bu kitapta da Yüzüklerin Efendisi hissi var. Artık Angarakların Ejderha Tanrısı Torak, Karanlığın Çocuğu ile Işığın Çocuğu Belgarion karşılaşacak, binlerce yıl önce ikiye bölünmüş olan Kehanet tekrar ‘bir’ olacak. Evrenin binlerce yıldır olmasını beklediği ve gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi gerçekleştirdiği, tanrıların bile durduramayacağı olan sonunda gerçekleşiyor. Aldur’un taşını kullandıktan sonra muhteşem güzelliğinin yarısının yok olmasına neden olan daha sonra da Kehanet gerçekleşene kadar acı içerisinde uyuyan Kral-Tanrı Torak ve Riva Kralı Belgarion sonunda Cthol Mishrak’ta kehaneti gerçekleştirmek için karşılaşıyor. İki olasılık tekrar bir oluyor ve grubun önemsiz bir üyesi gibi görünen, ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor. Sevgisiz kalmış, kaprisli, babasının şımarık çocuğu kötülere birçok seriden alışkınız diyebiliriz bence hepimiz. Karanlığın Çocuğu Torak da bu kötü karakterlerden biri. Yedi tanrıdan biri olan Torak’ın henüz bir çocuk olan Riva Kralı Belgarion ile karşılaşmasına bu kitapta şahit oluyoruz. Beş kitap boyunca hepimiz tıpkı kehanet gibi bu mutlak sona yaklaştık, ve hepimiz yıllar önce bölünmüş evrenin bir olmasına ve evladı için çekeceği acıya şahit olacağız.


“Bir tanrının deliliği onunki; hastalıklı hayallerini gerçek kılabilen bir varlığın deliliği.”


Bu seriyi asla elimden düşürmek istemedim. Umarım siz de seversiniz, bir şans verilmeyi hak ediyor. Özellikle fantastik severlerin kaçırmaması gereken bir seri olduğunu düşünüyorum. Benim seride merak ettiğim son kitapta unutulup giden tay oldu. Gözümden mi kaçırdım yoksa devam serisinde mi göreceğim çok meraklıyım. Unutulup giden karakterlerden hiç haz etmiyorum, basit bir taş olsa bile. Şimdi ise koskoca bir tay unutuldu.


"Tarih ölümlü kalemlerin aksine hiç durmasa da, bundan sonrası henüz bilinmemektedir."

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page